Türkiye sineması sürekli olarak içerisinde bir isyan potansiyeli barındırmaya başladı. Bu şart kesinlikle bağımsız filmler için geçerli. Vizyonda olan İnsanlar İkiye Ayrılır, Bir Nefes Daha ve Gölgeler İçinde bunun bir kanıtı
MURAT TIRPAN
Uzun zamandır bu sayfalarda yeni sinemamızın dinamikleri üzerine yazıyorum. Tüm bu yazılarda daima karşılıklı temaların görüldüğünü, belirli yeni kanalların ortaya çıktığını saptamaya çalıştım. Bu hafta gösterimde olan üç film üzerinden filmlerin çağrısına görmek bu açıdan yararlı olabilir.
Türkiye sineması filmlerin iyiliği kötülüğü bir yandan durmadan içerisinde bir ayaklanma potansiyeli barındırmaya başladı. Kesinlikle egemen filmler için konuşuyoruz daha fazla. derhal vizyonda olan üç filme baktığımızda bile bunu net olarak görebiliriz. İnsanlar İkiye Ayrılır (Tunç Şahin), Bir Nefes Daha (Nisan Dağ) ve Gölgeler İçinde (Erdem Tepegöz) şu anda sinemalarda gösterimde. Bu üç meslek kesinlikle bir açıdan öbür filmler oysa bir yanlamasına da çıkışsızlık içerisindeki kahramanlara sahip almak konusunda ortaklar. Bir Nefes Daha’nın kahramanı öteki mahallede hor görülen ve tek umudu olan hip hop müziği yapmaya çalışan bir genç. İnsanlar İkiye Ayrılır’ın kahramanları ise bankalar göre borçlandırılmış ve borç batağında kaybolmuş karakterler. Gölgeler İçinde’nin sakinleri ise kimin nasıl yönettiği kesin olmayan bir fabrikada çalışmaya mahkûm işçiler. Tüm bu karakterler mağdurlar ve filmler onların isyanlarıyla sona eriyor.
Sinemamızda bundan böyle “borç” konjonktürel olarak zaten artan bir şekilde yükselen bir tema. Vuslat Saracoğlu’nun çektiği adı Borç olan bir filmimiz bile var. İnsanlar İkiye Ayrılır’ın karakterleri borç içindelerken Bir Nefes Daha’nın karakteri Fehmi de herkesten borç istemek zorunda. Gölgeler İçinde’nin karakterleri ise borç yapma lüksüne bile sahip olmadıkları totaliter bir dünya içindeler.
Tümü için tüm mesele bu sistemden bir çıkış bulmakta. Muhakkak bu ruh hali zamanın ruhu ile alakalı. Kişisel ve minik hikâyelerden bireyin toplumdaki çıkışsızlığına dürüst evrilen hikâyelerle karşısında karşıyayız. Genç yönetmenlerin kameraları pencereden de dıştan bakıyor bundan böyle. Toplumsal eşitsizliğe, kadın cinayetlerine, şehirsel mutasyon belasına, borçluların ve kapitalin dünyasına da dönüyor. Bu üç filmden ilerleyecek olursak üçünün de yaptıkları ayaklanma çağrısının sonu gayet ümit verici. Üç film de bir şekilde ton yükselterek, sisteme karşı gayet dirençli bir şekilde yapıyorlar finallerini. Mağduru isyancıya dönüştürüyorlar.
Bu filmlerin ve yeni filmlerimizin birçoğunun bunu nasıl yaptıklarıyla ve vardıkları yerle ilgili sorunlar var kuşkusuz. Örneğin İnsanlar İkiye Ayrılır’ın önermesi fazla ağız dalaşı götürür. Fakat buradaki vurgum toplumun ister istemez filmlere nasıl sızdığıyla ilgili.
İsyan sonuçta bir tür değillemedir. Bu filmlerin hepsinde gördüğümüz gibi esir-efendi, ezen-ezilen diyalektiğinin bozulduğu andır. Bu kahramanların yaptığı gibi kabullenmemektir. Tüm bu karakterlerin yaptığı gibi pratik bir tepki vermektir. Tüm filmlerde gördüğümüz bu “isyancılar” kendisinin ezilen olduğu ilişkiyi bozan kişilerdir. Güçlü Olarak bir elde etmek zorunda değildir isyan, farklı yöntemlerle yapılabilir. Sistemi kendi yöntemleriyle yenmek, sanat aracılığıyla dayanmak veya örgütlenerek sisteme aleyhinde bir araya gelmek. Hangisini doğru buluyorsanız bulun burada altı çizilmesi gereken yeni sinemamızdaki isyan potansiyeli. Egemen filmlerin çoğunda artık mağdurların çığlıkları duyulmakta…
GÖLGELER İÇİNDE
Yönetmen: Erdem Tepegöz
Tepegöz’ün filmi “mutlaka görmeli” sınıfına sokacağımız bir film. Son zamanlarda kendini belirten distopik sinemamızın yetkin örneklerinden biri. Belirsiz bir zamanda, süresiz bir ülkede bir fabrikada geçen film yine söylediklerini alegorik bir şekilde söylese de sahiden meseleyi görmek fazla da güç yok. ‘Gölgeler İçinde’ Yönetenler ve yönetilenler, gözetleyenler ve gözetlenenler, her şeye hâkim olanlar ve kapalı bir dünyaya sıkışmışlar dikotomisini başarıyla kullanarak sonunda örgütlü olmanın, isyan etmenin ve direnmenin yolunu açıyor.
BİR NEFES DAHA
Yönetmen: Nisan Dağ
Nisan Dağ kamerasını İstanbul’un öteki mahallelerine ve ötekinin sesi olan hip-hop’a çeviriyor Bir Nefes Daha’da. Keşke kamera biraz daha dönseydi mahalleye, öteki toplumsal dinamiklerle de uğraşsaydı dedirtse de kahramanın çıkışsızlığını ve her şeye rağmen müziğin tutunacak bir dal olarak, bir tür yaşama gücü olarak iş görmesiyle ilgi çekici. Bir Nefes Daha’da ötekileştirilmiş olanların ölüp ölüp her yerde dirilmesine şahit oluyoruz ve bu da filmi önemli kılan en manâlı unsur.
İNSANLAR İKİYE AYRILIR
Yönetmen: Tunç Şahin
Borç bundan böyle hepimizin normali kesinlikle. Değil hayır, bazılarının derdi de borçlandırmak. Saracoğlu’nun Borç ve Fikret Reyhan’ın Çatlak filminin açtığı yolda ilerleyen ‘İnsanlar İkiye Ayrılır’ borçlu edinmek üzerine bir sorgulama. Gerçekte daha çok “borçtan nasıl kurtuluruz”un hikâyesi. Filmin önermesi sistemi fakat onunla benzer araçlarla mücadele etmek üzerine. Filmin sonunda varılan nokta anlaşmazlığa neden olan olsa da filmin önemi öyle de sinemamızda görmediğimiz ama her içinde yaşadığımız bir durumu yiğitçe hikâye etmesinde.